Geçtiğimiz günlerde, Türkiye'nin kalbinde yaşanan bir cinayet olayı, hem toplumda büyük yankı uyandırdı hem de kadınların yaşadığı şiddet sorununun bir kez daha ön plana çıkmasına neden oldu. Hayatını kaybeden genç kadın, eşi tarafından son derece acımasız bir şekilde katledildi. Olayın en çarpıcı yanı ise, kadınının cinayet öncesinde gönderdiği son mesajda "Sonum iyi olmayacak," diyerek yaşadığı korkunç durumu önceden hissetmesiydi. Böyle bir olay, yalnızca kadının değil, küçük bir çocuğun da hayatını kaybetmesine neden oldu.
Cinayetten önce, kadın daha önce yaptığı bazı paylaşımlarla içinde bulunduğu tehlikeyi ortaya koymuştu. Ailesi ve arkadaşları, yaşadığı sıkıntılara defalarca şahit olmuş ve durumu yetkililere bildirmelerine rağmen geç kalınmış olan yardım çabaları, cinayetin önüne geçemedi. Bu durum, Türkiye'deki kadın cinayetlerini önleme noktasında atılan adımların yetersizliği ve sistemin yaşanan ihlallere karşı ne kadar savunmasız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kadın, hayatının belki de en karanlık anlarını yaşarken, aklının bir köşesinde sürekli bir korku ve endişe vardı. "Sonum iyi olmayacak," ifadesi, çoğu kadının yaşadığı psikolojik baskının bir yansıması olarak dikkat çekiyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, birçok kadının fiziksel şiddete maruz kalmadan önce benzer duygusal sıkıntılar yaşadığını gösteriyor.
Olayın ardından toplumun her kesimi bu cinayeti kınayarak, kadınların maruz kaldığı şiddete dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler düzenlemeye başladı. Sosyal medya platformlarında oluşturulan #KadınaŞiddeteHayır etiketleri ile binlerce insan, bu tür trajedilerin bir daha yaşanmaması için sesini duyurma çabası içinde oldu. Kadın dernekleri, cinayeti gerçekleştiren eşin en ağır şekilde cezalandırılması için kampanyalar başlattı. Düzenlenen protestolar, ayrı bir ses yankı buldu; pek çok insan, "Kadınların sesi gür çıkmalı!" sloganıyla sokaklara döküldü.
Bu tür olayların önüne geçmek ve toplumsal bilinci arttırmak için her bireyin üzerine düşen sorumluluklar var. Eğitim kurumları ve aileler, çocuklara karşı cins eşitliği ve saygı konularında erken yaşlardan itibaren destek sağlamalı; medyanın da bu konudaki haberlerinde dikkatli olması büyük önem taşıyor. Ayrıca, yasaların kesinlikle uygulanması ve gerekli yaptırımların hayata geçirilmesi gerekiyor. Olayın faili, adaletin gerektirdiği şekilde hesabını vermelidir.
Bu trajik durum, maalesef yalnızca bir kadın cinayeti değil, aynı zamanda başta aile içi şiddet olmak üzere pek çok sorunun derinlere inmesini gerektiren bir sonuçtur. Eğer toplum olarak bu sorunla yüzleşmez ve gerekli adımları atmazsak, benzer olayların yaşanması kaçınılmazdır. Her kadının yaşama hakkına saygı duyulmalı ve herkesin kendini güvende hissetmesini sağlayacak bir sistem oluşturulması adına çalışmalara hemen başlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bir kadın öldüğünde sadece bir hayat sona ermez, ardında acı bir hikaye ve hayat dolu bir gelecek yanına gömülür.
Sonuç olarak, bu trajik cinayet, sadece bir suç olmanın ötesinde, toplumun hafızasında kalıcı bir yara açmıştır. Bu tarz olayların bir daha yaşanmaması ve kadınların yaşama haklarına saygı gösterilmesi adına herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Unutulmamalıdır ki; bir kadının hayatı, toplumun geleceği için önemlidir ve her kayıp, kazanılması gereken bir yaşamın yitirilmesine sebep olur. Bu kaybın ardından, herkesin bu konuda düşünmesi ve gerektiğinde sesini yükseltmesi, belki de daha fazla can kurtaracaktır.