Bir gün, sıradan bir öğle yemeği vakti, bir okulun yemekhanesinde yaşananlar, belki de o an orada bulunan herkesin hafızasında kazınacak bir iz bıraktı. Deprem, bir anda sessizliği paramparça ederken, bahar güneşinin verdiği huzur dolu atmosfer yerini panik ve kaosa bıraktı. Kimi insanlar tehlikeli durum karşısında hemen harekete geçip kaçış yolunu tercih ederken, biri ise alışılmış bütünlüğünden taviz vermeden yemeğini sonuna kadar almak için direndi.
Bir anda sarsılan zemin, tabakların ve sandalyelerin titremesine neden oldu. Çocuklar ve öğretmenler, içerideki gürültü ve sarsıntı ile ne yapacaklarını bilemezken, bazıları gözlerini korkuyla açtı. 'Hemen dışarı çıkmalıyız!' diyen öğretmenlerin sesi, panikle dolmuş yüzlere düşen bir damla huzur gibi oldu. Çoğu öğrenci hemen yemek masalarından fırlayıp dışarı doğru koşmaya başladı. Ancak en ilginç olanı, bir öğrencinin yemek masasından ayrılmamaya karar vermesiydi. Fırtınanın ortasında duran bir taş gibi, onu yerinden kımıldatamazdınız. 'Daha yemeğimi bitirmedim!' diyerek çatala gömülmüş makarnasına asılan bu genç ruh, yaşanan depremin derecesini göz ardı ediyordu.
Deprem anında insanların farklı davranışlar sergilemeleri oldukça yaygındır. Kriz anlarında yaşanan psikolojik tepkiler, kişinin kişisel geçmişine, antrenmanına ve genel ruh hallerine bağlı olarak değişiklik gösterir. Kimileri içerisindeki hayvan içgüdüsüyle hemen kaçış yollarını düşünürken, kimi insanlar tehlikenin ciddiyetini kavrayamaz. Çoğunluk, sarsıntının ardından dışarıya koşarken, bir başka grup son derece rasyonel bir tavır sergileyerek, masanın başında kalarak sorunu görmemeyi seçti. Bu durum, insan doğasının karmaşıklığını gösterir nitelikteydi. Bireylerin seçimleri, onları kişiliklerini belirgin hale getirirken, zor anlarda insani değerlerin hangisinin baskın geleceğini de gözler önüne seriyordu.
Yemekhanede geçen bu sıradan ama bir o kadar da unutulmaz an, belki de hayatta kalma içgüdüsü ile alışkanlıkların çatışmasını temsil ediyordu. Yemek saatinde birçok kişi için yemek, sadece karın doyurmanın ötesinde bir anlam taşıyor. Dinlenme ve sosyalleşme, kaygıları bir nebze unutturan bir ritüel haline geliyor. Ancak bu durumda, sıradan bir oturuşu sarsıntının altına gömmek de, belki de kalabalığın kaotik yapısına karşı bireysel bir direniş gösterme çabasıydı. Depremin şokuyla beraber, ardında bıraktığı sadece yaralar değil, aynı zamanda insan doğasının derin bir incelemesini de sağladı.
O kadar çok farklı tepki ve davranış sergilendi ki, bu olay yemekhanede aniden oluşan bu durumu daha da derinlemesine anlamaya yönlendirdi. Öğrencilerin komik ve trajik bir şekilde farklılaşan davranışları, unutulmaz anların hafızalara kazınmasına yardımcı oldu. Deprem anında yemekhanede geçirdiği zaman bile, o öğrencinin kalan yemeğiyle yüzleşirken ruh hali bir tür gurur ve kararlılığı da beraberinde getirmişti. Öğrencinin farkında olmadan, zor bir durumda bile pes etmeme duruşunu sergilemesi, birçok kişiye hayat dersleri verme potansiyeli taşırdı.
Sonuç olarak, depremin getirdiği baş döndürücü bir durum karşısında bazı öğrenciler kaçmayı seçerken, diğerleri alışkanlıklarını terk edemeyip masalarından kalkmadı. Bu olay, karmaşık insan psikolojisinin, alışkanlık ve hayatta kalma içgüdüsü arasında nasıl değiştiğini gözler önüne serdi. Yemekhanede yaşanan bu olay, belki de gelecekte herkesin gönlünde yer bırakacak hatıralardan biri haline gelecek. Öğle arası hepimizin bildiği sıradan bir zaman dilimi, aniden yaşam ve ölüm arasındaki bir çizgiye dönüşebilir. Bu durum, bir daha ki sefere bir deprem anında ne yapacağımızı düşünmemiz için bir ders niteliğinde değer taşıyor. Hayat çok kısa; bazen makarnanın tadına bile varalım, bazen de kaçış yollarını düşünelim.